30 Ocak 2010 Cumartesi

VietNam'dan Anılar - Dalat Gezisi

Dalat'ta sadece 1,5 gün kalacak olmam sebebiyle, ilk gün için günübirlik bir tur programına katıldım. Lonely Planet'ten bularak yerleştiğim otelin lobisinde beni almaya gelecek arabayı beklerken fotoğraf makinem için Duracell pil almam gerektiğini hatırladım (başka markalar makinenin açılmasını bile sağlayamıyor). Aslında şarj edilebilir Nikon pillerimi kaybetmemiş olsaydım, böyle bir sorunum olmazdı. Neyse sonuçta şansımı denemek için otelin sahibine sorarak onun tarif ettiği dükkanı bulmak hedefiyle dışarıya çıktım. Böylece şehirde ilk gördüğüm yer aşağıdaki resimde görülen çarşı kısmı oldu.Dalat, Vietnam

Çarşıda en az 3-4 yer dolaştıktan sonra, Vietnam'da Duracell pil bulmanın ne kadar zor olduğunu (en azından büyük şehirler hariç) öğrendim ve ne olur ne olmaz yedek olsun diye bulduğum X marka pillerden 5, 6 adet aldım.

Otele döndükten bir 5 dk kadar sonra tur minibüsüne binerek Dalat gezisine başladım. Turun ilk durağı, Vietnam'ın son kralı (imparatoru) Bao Dai'nin yazlık evlerinden biri olan "Bao Dai Sarayı" idi. Küçük bir çam korusu ile çevrili, 25 odalı saray 1933 yılında inşaa edilmiş. Oldukça sade bir yapıya (modern fransız stili) sahip olmakla birlikte fransız stili küçük bahçeleri ve içindeki değişik dönemlerden kalma sanat eserleri ile görülmeye değer.
Bao Dai Summer Palace, Dalat, Vietnam

Sarayın içindeki odalardan birinde, küçük bir ücret karşılığında kral, kraliçe ya da prenses gibi giyinerek tahtta fotoğraf çektirmek mümkün. Bu aktivite sarayı gezmeye gelen gerek yerli, gerekse yabancı turistler arasında oldukça popüler.

Bao Dai Summer Palace, Dalat, Vietnam

Sarayın etrafındaki koruda bir cafe, piknik yapılacak masalar, çocuklar için çocuk parkı ve pony binme alanı var. Ayrıca aynı prenses adalarında gezer gibi koruda faytonla dolaşabiliyorsunuz. Tabi turların süresi çok daha kısa. Benim en çok ilgimi çeken görüntülerden biri de aşağıdaki resimde görülen sembolik olarak yapılmış cicili bicili kulübeler oldu.
Bao Dai Summer Palace, Dalat, Vietnam

Bao Dai sarayından sonra yine minibüsümüze binerek, büyük bir Budist eğitim ve meditasyon merkezi olan ve Truc Lam Manastırı'na gittik. Manastıra aynı zamanda teleferik ile de ulaşmak mümkün. Tabi bizde turistlik vazifemizi tam yerine getirebilmek için Manastıra girmeden önce bir teleferik turu yaptık.

Vietnam'da kaldığım süre boyunca bir sürü pagoda ve manastır gördüm ama gerçekten Dalat'taki manastır benim gördüklerim içinde en güzellerinden biri. Bence mutlaka görülmesi gerekenlerden.

Sonradan öğrendiğime göre manastırın bahçesindeki kulede bulunan çan 1,98 m boyunda ve 1,1 ton ağırlığındaymış. Ayrıca manastır Tuyen Lam gölünün tepesinde olduğundan muhteşem bir göl manzarası var.

Sonraki durağımız Datan La şelaleleriydi. Şelalenin seyir teraslarına inmek için yokuş aşağı yürümek istemeyenlere bir de rollercoaster hizmeti var. Sürücü tarafından bir fren mekanizması tarafından kontrol edilebilen tek kişilik araçlarla, döne döne raylarn üzerinden aşağı inmek süper eğlenceli. Üstelik fazla uzun süreli olmamak kaydıyla aracı durdurarak fotoğraf çekmek de mümkün olabiliyor. Ben denedim.

DatanLa Waterfalls, Dalat, Vietnam
Şelaleden ayrılma vakti geldiğinde hava tekrar muson yağmurları döneminde olduğumuzu hatırlattı ve bardaktan boşanırcasına yağar yağmur eşliğinde 30 dk kadar rollercoaster sırası bekleyerek; yine yağmur altında raylı arabalarla yukarı çıktık. Bu arada ben panik içinde cep telefonumun olmadığını farkettim. Nerde ve ne zaman kaybetmiş olabilirim diye uzun uzun düşündükten sonra, Bao Dai Sarayının bahçesinde kraliçe kıyafeti ile fotoğraf çektirme maceramda, yabancı dil sorunu yüzünden yaşadığım kaotik durum ve birden bana yardım etmek niyeti ile etrafımı saran 4, 5 kişi aklıma geldi. Kanıtlayamamakla beraber bu tarz hırsızlık olaylarının Vietnam'da çok sık olduğunu bildiğim için cep telefonumun o sırada çalındığını sanıyorum.

Dalat'a gidince gezilen yerlerden biri de, özellikle balayı çiftlerinin gözdesi olan Aşk Vadisi (Thung Lung Tinh Yeu). Burası 242 hektarlık alanı kaplayan, aslında Belgrad ormanları gibi, yürüyüş yollarının ve piknik yerlerinin olduğu ağaçlık bir vadi parkı. Bu adı nasıl almış bilmiyorum ama adına yakışır şekilde, kalp biçimli havuzları ve çiftlerin romantik kano turları yapabileceği büyük bir gölü var. İsmine rağmen aşağıdaki havuzu gördüğümde kendimi gülmekten ve Vietnam'lılar çok romantiklermiş diye düşünmekten alıkoyamadım.

Valley of Love, Dalat, Vietnam

O kadar gezip gezip Büyük Buddha'yı görmeden olmazmış... Günübirlik turumuzun son durağı, Van Hanh Pagodası ve hemen girişin yanındaki görkemli beyaz buddha heykeliydi. Heykel 25 m yüksekliğinde ve yaklaşık 60 ton ağırlığında. Heykelde, Buddha Vietnam'lılar için özel bir yeri olan, saflık, sadakat ve gelecek için iyimserliği sembolize eden Nilüfer çiçeğinin üzerine oturtulmuş.
Tur otobüsü şehir merkezine dönünce, tura katılanlarlardan Malezyalı iki turist ile, biraz da merkezde gezmeye karar verdik. Önce, aşağıdaki resimde görülen 1931 yılında inşaa edilmiş katedrali gezdik.

Dalat Cathedral, Dalat, Vietnam
Sonra da, kadın bir mimar tarafından yapılmış olan ve çılgın mimarisi sebebiyle "Crazy House" (Hang Nga Guesthouse) olarak adlandırılan; masal dünyası şatoları benzeri evi görmeye gittik. Ev ilk bakışta büyük bir ağacın tepesine oturtulmuş gibi görünüyor ve aralarda hayvan zürafa, örümcek gibi dev hayvan figürleri dikkat çekiyor. Evin hem mobilyaları, hem de dış görünüşü gerçekten farklı ve bir o kadar da çılgın. Aslında ev 1990'larda müze gibi gezilmek üzere halka açılmış ama evi tasarlayan mimar hala tam olarak hayalindeki evi tamamlayamamış sanırım. Çünkü bugün bile eve yeni eklemeler yaparak mimarisini değiştirmeye devam ediyor.

Ve işte bu çılgın evden resimler.


Crazy House, Dalat, Vietnam

Arada bir iki yeri atlamış olmama rağmen oldukça uzun ve bol resimli bir yazı oldu. Bu kadar yer gezdikten sonra hemen otele döndüğümü sananlar varsa yanılıyorlar. Onun yerine merkezde kurulan açık pazara giderek biraz da alışveriş yapalım dedik Malezyalı yeni arkadaşlarımla. Ama bu konuda anlatacak fazla birşey yok. Bol bol para harcadım.

24 Ocak 2010 Pazar

Kryzui Kalnas - Haçlar Tepesi

Kryzui Kalnas yani Haçlar Tepesi, Litvanya'da Siauliai kentinin 12 km kuzeyinde binclerce haçın olduğu küçük bir tepe. Tam olarak ne zamandan beri var olduğu bilinmemekle beraber, ilk haçın 1830'larda yerleştirildiği sanılıyor.

Zamanla burası, Litvanya'lıların barış, sevgi ve bağımsızlık savaşında ölen şehitler için dua etme yerine dönüşmüş. Yani bir çeşit Telli Baba misali Katoliklerin adak yeri haline gelmiş. Önceleri 100-150 civarında haç bulunurken Sovyet işgali sırasında bölge farklı bir önem kazanmış.

Sovyet askerleri, Litvanya'lı Katoliklere bir taraftan dini baskı uygularken bir taraftan da Katolikler'in anma yeri olan Haçlar tepesine yerleştirilen yeni haçları yok etmeye çalışmışlar.
Buna tepki olarak yakın yerlerdeki köy halkı ise tepeye her gece artan miktarlarda haç getirmeye başlamış. Sovyet ordusunun, 1963-73 yılları arasında en az 3 kere tepeye buldozerlerle girerek binlerce haçı imha etmesine rağmen tepedeki haç sayısı her geçen gün artmış. Sovyet istilasının bittiği 1900 yılında bölgede 55,000 civarında haç olduğu sanılıyor.


Bölgeye hala yukarıdaki resimden de görüleceği gibi onlarca irili ufaklı haç bırakılıyor. Bunların bir çoğu yeni ve basit olmakla beraber, aralarda aşağıdaki gibi eski ve gösterişli, hatta özel olarak hazırlanmış, üzerleri yazılı olanları da görmek mümkün. İnsan orda saatlerce kalıp hepsini tek tek incelemek istiyor. Yenice olanların üzerinde ingilizce yazılar olduğu için ne amaçla dikildikleri okunabiliyor ama en eskileri anlamak en azından benim için pek mümkün değil.

Tabi ki artık tepenin tek ziyaretçileri adak adamaya gelen Litvanya'lılar değil. Aynı benim gibi sayıları şu anda 100,000'in üzerinde olan haçları görmek isteyen turistlerle dolu. Haçlar artık o kadar çoğalmış ki, tepenin etrafındaki alana da yayılmış durumdalar. Eğer bir gün Litvanya'ya yolunuz düşerse buraya uğramanızı tavsiye ederim.

Gün Batımı

Caddebostan, İstanbul, Turkey

18 Ocak 2010 Pazartesi

VietNam'dan Anılar - Dalat'a giderken

HCMC'de çalışmaya başladığım ilk günlerde 30 Nisan'ın (yani 2 hafta sonra çarşamba gününün) Kuzey ve Güney VietNam'ın birleştiği gün (Reunification Day) ve resmi tatil olduğunu öğrendim. Ofisteki hemen herkes 2 gün daha izin alarak 5 gün tatile çıkacaklardı. Daha projeye yeni başlamış bir eleman olarak izin almak benim hiç aklıma gelmemişti. Ancak tatile tam bir hafta kala, o tarihlerde ofisin tamamen boş olacağını, dolayısıyla benim de bu fırsatı değerlendirip bir yerlere gidebileceğimi öğrendim.

İşyerinden çıkar çıkmaz hemen bir tur şirketine gittim. Kaldığım otel, şehrin "backpackers" (sırtçantalılar) bölgesi denilen, turistlerin en bol olduğu, dolayısıyla da tur şirketleri, oteller, pansiyonlar ve turistlere yönelik dükkanların yoğun olduğu bir bölgedeydi. Yani asıl zor olan tur şirketi bulmak değil, gezmek için gidebileceğim yakın yerlerde kalacak yer bulmaktı. Birkaç tur şirketi ile değişik yerler üzerinde yaptığımız araştırmalar sonucunda aynı İstanbul'lular gibi HCMC'lilerin de 3 gün tatili bir araya getirdiklerinde kendilerini şehir dışına attıklarnı öğrendim. En sonunda zar zor, ilk 2 gece bir dağ şehri olan Dalat'da, 2 gece de deniz kıyısındaki Nha Trang'da kalabileceğim iki otel bulabildik. Nha Trang'a kadar otobüsle gidecek, sonra da 4 Mayıs'ta uçakla geri dönecektim.

Bu ilk yolculuğumda VietNam'da seyahat etmenin en zor kısmının otobüs yolculuğu olduğunu, 300 km'lik yolu 11 saatte giderek tecrübeyle öğrendim. Yolculuğa öğlen saatlerinde çıkmış olmamıza rağmen, şehirden çıkmamız trafik yoğunluğu nedeniyle çok vakit aldı. Tıpkı bayramın ilk günü İstanbul'dan insanların kendilerini yollara atması gibi VietNam'lılar da akın akın şehir dışına gidiyorlardı. Aradaki en büyük fark arabalar yerine motorsikletlerin ağırlıklı olmasıydı ki bu durum trafikte daha fazla kaos yaratıyor. Ayrıca VietNam'da seyahat süresini uzatan sadece trafik sorunu değil. Trafik yoğunluğu, şehirlerarası yolların bakımsızlığı ve araçların eski olması gibi başka etkenlerle de birleşince Türkiye'de 4-5 saat arasında gidilebilen mesafeler orada 11 saate çıkıyor. Canım memleketim yolculuk bizde ne kadar da rahat ve kolaymış.

Şehrin dışına çıkar çıkmaz karşılaştığım manzaralar benim için gerçekten ilginçti. Kendi ülkemden ve Avrupa'dan tamamiyle farklı bir ülkede yolculuk yapmanın keyfiyle yolda bir sürü fotoğraf çektim. Dikkatimi çeken ilk şey geçtiğimiz yerlerde evlerin hemen hepsinin üst kat balkonlarında, nerdeyse insan boyutlarında bir İsa ya da Meryem Ana heykeli bulunması oldu. Şimdiye kadar gezdiğim bazı ülkelerde halkın çoğunluğu hıristiyan olmasına rağmen ev balkonlarında bu tarz heykellere rastlamamıştım.

Yol üzerindeki büyük nehir geçişlerinde ise etrafta sanki yoğun bir sel olmuş da nehir alanı ile yaşam alanlarının sınırları birbirine karışmış gibi bir görüntü hakim. Oysa ki gerçekte insanlar evlerini suyun üzerine kurmuş mutlu mesut yaşıyorlar. Pirinç yetiştiriciliğinin ve balıkçılığın getirdiği bir alışkanlık olsa gerek.

Yolculuğun ortalarına doğru yemek molası vermek için bizim şehirler arası yollarda genellikle Metro, Pamukkale gibi otobüslerin mola verdiği yerlere benzeyen bir mola yerinde durduk. Dış görünüş açısından çok farklı olmamakla beraber, halkın büyük bir çoğunluğu budist olduğundan nerdeyse tüm ev ve işyerinde olan budist sunağını (altar) daha içeri girer girmez farketmemek mümkün değil.

Ayrıca yemek siparişi verilen yere biraz daha yaklaşınca karşıma çıkan kocaman yemek tencerelerinin de fotoğraflarını çekmeden duramadım. Birden aklıma, bu koca tencereleri öyle ulu orta, ağızları açık ve dış cepheleri kararmış şekilde görünce hiçbirşey yiyemeceklerini düşündüğüm arkadaşlarım geldi. Neyseki ben özellikle sokak satıcılarının sattığı tükürük köftesi, sosisli, kokoreç, balık ekmek vs gibi bilumum gıda türlerine bayılan biri olarak bu konularda çok da hassas sayılmam.

Üstünden nerdeyse 2 yıl geçtiği için orda ne yediğimi hatırlamıyorum ama genel olarak Vietnam'da yemek konusunda hiç sıkıntı çekmedim. Zaten çin, japon mutfağını sevdiğim ve değişik şeyler denemeye hevesli olduğum için büyük, küçük, pahalı, ucuz girdiğim tüm restaurantlarda keyifle yemek yedim.

En sonunda Dalat'a ancak gece 11 civarlarında varabildik. Otobüsten indiğimde beni yakışıklı bir motorsikletli tur acentesinin ayarladığı otele götürmek üzere karşıladı. Çok kısa bir motor turu sonucunda otelime vardık. Odamdaki adı banyo olan seramikli odayı ve kullanılmış gibi görülen buruşuk havluları görünce hemen benim gezi kutsal kitabın olan Lonely Planet'imi açarak kendime uygun fiyatlı başka bir otel buldum ve eşyalarımı aldığım gibi oraya gidip yerleştim. Bir kez daha Lonely Planet'teki değerlendirmelerin %90 doğru olduğunu tecrübeyle kanıtladım ve bu durum yine bana tur şirketlerinden gezi ayarlamayı niye sevmediğimi ve aslında kendi kendime çok daha iyi gezi planları yapabildiğimi hatırlattı. Ve işte aşağı yukarı aynı fiyatlara bulduğum yeni odamın resimleri... Takdir size kalmış.

16 Ocak 2010 Cumartesi

VietNam'dan Anılar - VietNam Seyahati ve SaiGon'daki İlk Günüm

3 aylık bir iş seyahati için VietNam'a gitmek üzere Nisan 2008'de İstanbul Atatürk havalimanından Malezya Havayolları ile yola çıktım. Yol toplamda 18 saat sürdü. Yaklaşık 4 saatlik bir uçak yolcuğundan sonra Dubai havaalanında yaklaşık 50 dk kadar bekledik. Uçağı temizlemek amacıyla tüm yolcuları dışarı çıkardıkları için havaalanında biraz dolaştım. Araplar gerçekten inanılmaz rahat ve bir o kadar da pis insanlar. Dubai havalimanı, insana sanki Avrupa'da bir havalimanındaymışsın hissini verecek kadar modern ve büyük bir havalimanı. Gelgelelim arap halkı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. O güzelim havalimanında yerlerde yatanlardan, ayağını ovuşturanlara kadar ortalığa yayılmış, sanki evlerindelermiş gibi tuhaf hareketler yapan bir sürü arap vardı. Yerlerde oturuyorlar diye havalimanında oturacak banklar ve koltuklar olmadığı hissine kapılmayın sakın. Emin olun nerdeyse herkese yetecek kadar oturacak alan var.

KL Airport, Malaysia

Daha sonra 6 saat süren ikinci bir uçuşla Kuala Lumpur havalimanına indik. Orda da hiç tahmin etmediğim kadar modern, yeni ve büyük bir havalimanı ile karşılaştım. Terminaller arası ulaşım yine çok modern yapılmış hızlı trenlerle sağlanıyor. Havalimanını gördüğüm anda kafamda VietNam'dan dönüş yolculuğum sırasında bir kaç gün de Kuala Lumpur'da kalma fikri belirdi. Özellikle de yukarıdaki resimde yarı daire biçimindeki camdan dışarıdaki görkemli ağaçları görünce içimden "bekle Kuala Lumpur 3 ay sonra geliyorum" dedim.

KL Airport, Malaysia

Kuala Lumpur havaalanında beklerken VietNamda beni havaalanından kimsenin alamayacağını ve taksiye binmem gerektiğini öğrendim. Kendi başımın çaresine bakacaktım. Acaba taksiye ne kadar ödemeliyim diye düşündüysem de sabah çok erken saatleri olduğundan Vietnam'dan kimseye bu soruyu sorma şansım yoktu. Havalimanında 3 saat kadar bekledikten sonra son yolculuk için Ho Chi Minh City ye (eski SaiGon) giden uçağa bindim.

Tam iki saat sonra ise artık VietNam'daydım. Valizlerimi alarak havaalanından çıktım. Tam o sırada taksi ister misiniz diye soran ve bana doğru koşturarak gelen birisine evet deme gafletinde bulundum. Arabasına yaklaşınca hiçbir yerinde taksi yazmadığını farkettim ama iş işten geçmişti. Adam çoktan eşyalarımı arabaya yerleştirmişti bile. Ortalığı fazla da birbirine katmadan araban inmek istediğimi söyledim. Adam ısrarla onun da kayıtlı taksi olduğunu ve bir sorun olmadığı söyleyerek beni durdurdu. Ayrıca aynı hızla içeriye patronum dediği ikinci bir adamı da bindirdi. Sanırım biraz da donup kaldım ve ne yapacağımı bilemediğimden durumu kabullenmek zorunda kaldım. Elimdeki haritadan gittiğimiz yolları takip etmekten başka bir şey yapamadım. Sonuçta otelime sağ salim ulaştım ama sonradan 3 EUR luk olduğunu öğrendiğim mesafeye 30 EUR ödeyerek HCMC'deki ilk günümde ciddi şekilde kazıklanmış oldum.

HCMC, Vietnam

Otele girdiğimde önce yanlış yere geldiğimi zannettim. Otelin girişi otelden çok bir terziyi andırıyordu. Ön tarafta el yapımı elbiselerin satıldığı ve prova mankenleri ile dikiş makineleri olan bir kısım vardı. Odam için yukarı çıkarken bu durumun otelin diğer yerlerinde de farklı olmadığını gördüm. Top top kumaşlar, eski dikiş makineleri, eski makine ayaklarından yapılmış masalarla (hatta benim odamda da bir tane vardı) her taraf yarı terzi yarı otel görünümündeydi. Odam sevimli, küçük ve temiz görünüyordu. Ancak arkadan kapıyı kilitlemeye çalışınca kilitlenmediğini farkettim. Kapatma işlemi olarak sadece uyduruk bir kapı sürgüsü vardı ve sürgü çekildiğinde kapının kenarında hala bir parmak kalınlığında bir boşluk kalıyordu. Aşağıya inerek odamın kapısının kapanmadığını söyledim ve beni en üst katta başka bir odaya taşıdılar. En azından yeni odanın kapısı kilitlenebiliyordu ama yine de kendimi 3 yıldızlı bir otelde gibi hissetmediğimi söylemem gerek.

Hanoi, Vietnam

Oda krizini çözdükten sonra başka bir taksiye binerek ofise gittim. VietNam'da güzel bir özellik (en azından şehir merkezlerinde, özellikle de ticari binalarda) bütün binaların üzerinde açık adreslerini de görebiliyorsun. Bu yüzden geldiğim yerin yanlış olması imkansızdı ancak girdiğim bina da inşaat var gibiydi. Birinci kata çıkmam gerektiğini bildiğim halde girişteki metal merdivenleri, inşaat tozunu ve yalınayak inşaat işçilerini görünce nereye gideceğimi bilemedim. Bahçenin girişindeki bekçi kulübesine girerek oraya sordum ve gerçekten içinde inşaat işçileri olan binanın üst katına çıkmam gerektiğini öğrendim. Sonradan öğrendiğime göre tüm bina tadilata girmiş ve tadilat bölüm bölüm yapılıyormuş.

Ofise tam öğlen yemeği saatinde gittiğimden mutfakta beklemek zorunda kaldım. Bu arada mutfağa iki vietnamlı kız geldi. Ellerindeki naylon poşetlerin içindeki tuhaf otlar ve bakliyatlarla dolu sarımsı suları bardaklara boşaltarak içmeye başladılar. Oldukça tuhaf görünüyorlardı. Ama daha ilk günden fotoğraflarını çekmek istemedim. Sonuçta daha kızlarla tanışmamıştım bile.

Daha sonralarda ingiliz ev arkadaşım Hannah, bu tuhaf içeceklerin aslında tatlı yerine içildiklerini ve çok da güzel oldukları söyledi. Hannah'ın en sevdiği tatlılardandı. Böylece kafede oturduğumuz günlerden birinde aşağıdaki resmi çekme şansım oldu.


HCMC, Vietnam
Related Posts with Thumbnails