18 Ocak 2010 Pazartesi

VietNam'dan Anılar - Dalat'a giderken

HCMC'de çalışmaya başladığım ilk günlerde 30 Nisan'ın (yani 2 hafta sonra çarşamba gününün) Kuzey ve Güney VietNam'ın birleştiği gün (Reunification Day) ve resmi tatil olduğunu öğrendim. Ofisteki hemen herkes 2 gün daha izin alarak 5 gün tatile çıkacaklardı. Daha projeye yeni başlamış bir eleman olarak izin almak benim hiç aklıma gelmemişti. Ancak tatile tam bir hafta kala, o tarihlerde ofisin tamamen boş olacağını, dolayısıyla benim de bu fırsatı değerlendirip bir yerlere gidebileceğimi öğrendim.

İşyerinden çıkar çıkmaz hemen bir tur şirketine gittim. Kaldığım otel, şehrin "backpackers" (sırtçantalılar) bölgesi denilen, turistlerin en bol olduğu, dolayısıyla da tur şirketleri, oteller, pansiyonlar ve turistlere yönelik dükkanların yoğun olduğu bir bölgedeydi. Yani asıl zor olan tur şirketi bulmak değil, gezmek için gidebileceğim yakın yerlerde kalacak yer bulmaktı. Birkaç tur şirketi ile değişik yerler üzerinde yaptığımız araştırmalar sonucunda aynı İstanbul'lular gibi HCMC'lilerin de 3 gün tatili bir araya getirdiklerinde kendilerini şehir dışına attıklarnı öğrendim. En sonunda zar zor, ilk 2 gece bir dağ şehri olan Dalat'da, 2 gece de deniz kıyısındaki Nha Trang'da kalabileceğim iki otel bulabildik. Nha Trang'a kadar otobüsle gidecek, sonra da 4 Mayıs'ta uçakla geri dönecektim.

Bu ilk yolculuğumda VietNam'da seyahat etmenin en zor kısmının otobüs yolculuğu olduğunu, 300 km'lik yolu 11 saatte giderek tecrübeyle öğrendim. Yolculuğa öğlen saatlerinde çıkmış olmamıza rağmen, şehirden çıkmamız trafik yoğunluğu nedeniyle çok vakit aldı. Tıpkı bayramın ilk günü İstanbul'dan insanların kendilerini yollara atması gibi VietNam'lılar da akın akın şehir dışına gidiyorlardı. Aradaki en büyük fark arabalar yerine motorsikletlerin ağırlıklı olmasıydı ki bu durum trafikte daha fazla kaos yaratıyor. Ayrıca VietNam'da seyahat süresini uzatan sadece trafik sorunu değil. Trafik yoğunluğu, şehirlerarası yolların bakımsızlığı ve araçların eski olması gibi başka etkenlerle de birleşince Türkiye'de 4-5 saat arasında gidilebilen mesafeler orada 11 saate çıkıyor. Canım memleketim yolculuk bizde ne kadar da rahat ve kolaymış.

Şehrin dışına çıkar çıkmaz karşılaştığım manzaralar benim için gerçekten ilginçti. Kendi ülkemden ve Avrupa'dan tamamiyle farklı bir ülkede yolculuk yapmanın keyfiyle yolda bir sürü fotoğraf çektim. Dikkatimi çeken ilk şey geçtiğimiz yerlerde evlerin hemen hepsinin üst kat balkonlarında, nerdeyse insan boyutlarında bir İsa ya da Meryem Ana heykeli bulunması oldu. Şimdiye kadar gezdiğim bazı ülkelerde halkın çoğunluğu hıristiyan olmasına rağmen ev balkonlarında bu tarz heykellere rastlamamıştım.

Yol üzerindeki büyük nehir geçişlerinde ise etrafta sanki yoğun bir sel olmuş da nehir alanı ile yaşam alanlarının sınırları birbirine karışmış gibi bir görüntü hakim. Oysa ki gerçekte insanlar evlerini suyun üzerine kurmuş mutlu mesut yaşıyorlar. Pirinç yetiştiriciliğinin ve balıkçılığın getirdiği bir alışkanlık olsa gerek.

Yolculuğun ortalarına doğru yemek molası vermek için bizim şehirler arası yollarda genellikle Metro, Pamukkale gibi otobüslerin mola verdiği yerlere benzeyen bir mola yerinde durduk. Dış görünüş açısından çok farklı olmamakla beraber, halkın büyük bir çoğunluğu budist olduğundan nerdeyse tüm ev ve işyerinde olan budist sunağını (altar) daha içeri girer girmez farketmemek mümkün değil.

Ayrıca yemek siparişi verilen yere biraz daha yaklaşınca karşıma çıkan kocaman yemek tencerelerinin de fotoğraflarını çekmeden duramadım. Birden aklıma, bu koca tencereleri öyle ulu orta, ağızları açık ve dış cepheleri kararmış şekilde görünce hiçbirşey yiyemeceklerini düşündüğüm arkadaşlarım geldi. Neyseki ben özellikle sokak satıcılarının sattığı tükürük köftesi, sosisli, kokoreç, balık ekmek vs gibi bilumum gıda türlerine bayılan biri olarak bu konularda çok da hassas sayılmam.

Üstünden nerdeyse 2 yıl geçtiği için orda ne yediğimi hatırlamıyorum ama genel olarak Vietnam'da yemek konusunda hiç sıkıntı çekmedim. Zaten çin, japon mutfağını sevdiğim ve değişik şeyler denemeye hevesli olduğum için büyük, küçük, pahalı, ucuz girdiğim tüm restaurantlarda keyifle yemek yedim.

En sonunda Dalat'a ancak gece 11 civarlarında varabildik. Otobüsten indiğimde beni yakışıklı bir motorsikletli tur acentesinin ayarladığı otele götürmek üzere karşıladı. Çok kısa bir motor turu sonucunda otelime vardık. Odamdaki adı banyo olan seramikli odayı ve kullanılmış gibi görülen buruşuk havluları görünce hemen benim gezi kutsal kitabın olan Lonely Planet'imi açarak kendime uygun fiyatlı başka bir otel buldum ve eşyalarımı aldığım gibi oraya gidip yerleştim. Bir kez daha Lonely Planet'teki değerlendirmelerin %90 doğru olduğunu tecrübeyle kanıtladım ve bu durum yine bana tur şirketlerinden gezi ayarlamayı niye sevmediğimi ve aslında kendi kendime çok daha iyi gezi planları yapabildiğimi hatırlattı. Ve işte aşağı yukarı aynı fiyatlara bulduğum yeni odamın resimleri... Takdir size kalmış.

4 yorum:

  1. Harikasınız abla kardeş, birinizin sayesinde Danimarka'ya, birinizin sayesinde Vietnam'a gitmiş kadar oluyorum. Devamını merakla bekliyorum, arayı açmayın.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Beğendiğine sevindim. Aslında biraz ablamın ısrarıyla açtım bu bloğu ama ben de keyifle yazıyorum. Şimdiye kadar gezdiğim yerler içinde beni en çok etkileyen Vietnam oldu. Belki de orda yaşama imkanı bulduğum için.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Özlemişim Vietnam anılarını:)

    YanıtlaSil
  4. :) Ben de hala unutmadığımı farkettim

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails